...insanlar bazen "yokluklarıyla değil, varlıklarıyla" acıtılar... kendi varlığının ağırlığı yetmezmiş gibi onlarınkini de taşırsın...kendi hakkındaki imajın artık onların aklındaki 'sen'e dönüşür.
...işin komik tarafı ise onların aklındaki 'sen' imajını da aslında senin yaratmış olmandır ve tüm bu dolaylı yollardan geçerek kendini bulmuş olursun, halbuki aslında bulamayarak...zira tehlikelidir o yollar; ne ‘kapı’ vardır orada ne de ‘anahtar’...
Belki kapının yanından değil, içinden geçmeliydi. Bazen birşeylerin etrafında dolanmak içinden geçmekten daha kolaydır, daha az korkutucudur nedense...kapı çok devasa olmasına rağmen, kulbu onun eliyle kolayca açabileceği mesafe ve büyüklükteydi...açtı. İçerisi, dışarısının aynıydı, sadece artık kapının yanında mısırlar değil, devasa duvarlar vardı. İçerden bakınca, sadece kapıdan geçerek dışarı çıkabiliyordun, ama dışarıdan sadece tek bir kapı'ydı! Kapıyı arkasından kapatmadığı için, tekrar dışarıya çıkabildi. Dışarıda kocaman, deniz anası büyüklüğünde birşeyler uçuyordu, denizde yüzer gibi ama havada uçuyorlardı. Az önce geldiği yere çıkmıştı tekrar, nasıl olur diye düşünürken, onların kocaman EGO'lar olduklarını farketti. Bunu nasıl bildiğini anlayamıyordu ama onların EGO olduğunu biliyordu bir şekilde; kocaman deniz anası şeklinde ve bazıları dev kadar büyük, irili ufaklı binlerce EGO'yla doluvermişti dünya...Hayır belki hep oradaydılar da, sanki kapıdan girip çıkınca ona görünür olmuşlardı. Bu kadar büyük EGO'larla dolu bir dünyada olmaktansa kapıdan içeri girmeyi tercih etti, ne EGO vardı orada, ne uçan deniz anaları...deniz analarını denizde de sevmezdi zira.
O kapıdan girdiğinden beri kendini biraz garip hissediyordu. Daha saatler önce gözüne çarpan yerleşim yeri şimdi çok daha yakınındaydı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder