Meseleyi uzatmaya niyetim yok; ancak elimden gelen en kısa hali bu...aslında hikayenin sonunu okuyunca, uzatabileceğin kadar uzatsaydın zamanın varken diyeceksiniz, inanın...
...tren neden duruyordu, etrafına baktı, vagonda hiçkimse yoktu, evet düşünce gücüyle insanları yok etmek mümkün olsaydı, tamam...inmeli miydi, ne kadar zamandır duruyorlardı, herşey durmuş gibiydi...hayat belirtisi yoktu, ve gün ürkütücü olmak için fazla aydınlıktı...
Ayakkabılarını çıkardı, trenden indi, burası bir durak bile değil... o trenden indiğinde tekrar binmeyeceğini çok iyi biliyordu, sanki bu dünyada tek bildiği şey buymuşcasına...sabah ışığı, sepya filtreli çayırlar, ileride bir mısır tarlası var, ve bir korkuluk...ürkütücü ama gerekli...hayatındaki yerim bu olmasın diye gittim ya...eğer bir patika görmüşsen, onu takip etmelisin! Mısır tarlasının içindeki patikadaki çıplak ayaklı kız... ne kadar yürüdüğünü hatırlamıyordu, saatler, günler ya da yıllar bile geçmiş olabilirdi. Eğer bir patikada yürüyorsanız, ve güneş hiç hareket etmiyorsa, zamanın nasıl geçtiğini nasıl anlarsınız? ya da tüm hayat sadece bir patikada yürümekten ibaret olsaydı, zamanın geçmesinin bir önemi olur muydu? yol gittikçe, pastel boyası dağılmış bir tablo gibi sislenmeye başlamıştı...
..ne köylerin güzelliğini yaşayabildik, ne şehrin tadını çıkarabildik, en sevdiğin çiçek: instagram'da early bird ile filtrelenmiş bir papatya, gerçek hali hiç cool değil ayrıca...
...zamanı algılayamadığından, ne kadar zamandır yürüdüğünü bilmiyordu, sanki tahmin etmeye çalışmak bile imkansızdı. Birden, biraz ileride yerleşim yerine benzeyen bir silüet görür gibi oldu, hemen öncesinde ise Edward James Olmos...sanki neyin önce, neyin sonra olduğunu da karıştırıyordu, yorgunluktandır... Edward James Olmos? tatil için mi burada? insan en sevdiği dizinin başrol oyuncusunu tanrının unuttuğu bu yerde nasıl görebilir? gerçi unuttuğu iyi olmuş, el atsaydı, dünyanın diğer herhangi bir yerine de benzeyebilirdi diye geçirdi içinden...İçinden bir şey geçiriken zaman geçti yine, EJO kayboldu...onun yerine ileride kocaman bir kapı gördü, uzaklık ve yakınlık algısını da yitirmişti sanki, çünkü şimdi kapının tam önündeydi.
..aylardır aç ve susuz yaşayan bir adam varmış ve gerçekmiş bu...peki böyle bir şey varken dünyada, varlığımızı hangi gerçekliğe ve hangi doğa yasalarına göre kuracağız? eğer hiçbir gerçekliğe inanmamayı başarabilirsem, uçabilir miyim? ya da daha iyisi belki yok olabilir bazılarımız, puf diye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder