Illustration: Anne-Julie Aubry
Evet, günler gelip geçiyordu...bazen zaman o kadar hızlı akıyordu ki, ona yetişemiyordu; bazen de zaman öyle yavaş, öyle yavaşlıyordu ki kendi varlığı dahi ağır geliyordu... buna yaşamak değil, olsa olsa zaman geçirmek denirdi ya! Uzaklardan Dalida'nın yorumuyla "bang bang"in çaldığından emindi; buraya geldiğinden beri ilk kez müzik duyuyordu. Nereden geldiğini anlamak için durdu bir müddet, kulak kabarttı, bir zamanlar yazdığı bir şey aklına geldi, tam şu anda yaşadığı şeyi anlatıyordu! kendinden alıntıladı:
"Şarkılar vardı, anlamlar yüklüydü onlara, sonraları o şarkıları başka anlarda dileyidim, başka anlamlar yüklendi...şimdi yeniden dinleyince ne hissedeceğimi bilemiyorum"
Nereye gidecekti, tam olarak nereye....? müziğin geldiği yöne mi, ağaçlıklı patikaya mı, yoksa kapıya doğru mu, içinden diğer yöne geçmek için...ama nereye...?
http://grooveshark.com/#/search?q=dalida+les+amours+imaginaires
Ağaçlıklı patikanın sonunda ne olduğu aşağı yukarı belliydi; geri dönmek arada aklını kurcalasa da kapı'dan diğer yöne geçmeyi hiç mi hiç düşünmüyordu artık..evet müzik onu çağırıyordu. O yöne doğru biraz yürüyünce, müziğin turuncu çitlleri olan, kocaman bahçeli ama küçücük bir evden geldiğini anladı. Bahçenin içinde tavukları gördü önce, sonra rengarenk çiçekler, en çok da lavanta vardı, beyaz ve mor ağırlıklı...içeri girdi, az ileride arkası dönük olan genç adam ona doğru dödü ve..., tanımıştı onu...bir kaç gün önce evine gelen Toprak değil miydi? "Hey Toprak, nasılsın" dedi. Karşısındaki genç adam muzip bir şekilde gülümseyerek, "hayır, ben Toprak değilim" diye cevap verdi, "Çınar'ım ben, Toprağın ikiz kardeşi"...
...bu sırada içeriden Toprak geldi, "hadi" dedi, "gel, sana herşeyi anlatacağım şimdi, ama bunu herkese yapmam, o yüzden kulağını, gözünü iyice aç ve beni dinle, fazla vaktim de yok, çok ama çok yoğun ve önemli bir insanım ben"
"Burada sen ne istersen o olur, istemediğin hiçbir şey olmaz. Etrafında gördüğün bu evler, dağlar, okyanus, ağaçlar, hayvanlar, bitkiler, hepsi sen istediğin için ve senin istediğin şekilde buradalar, hatta ben bile...şu an nerede olduğunu ve tüm bunların neden kaynaklandığını anlayamıyorsun, biliyorum ama dediğim gibi, herşey senin elinde, istersen dönüp kapı'dan çıkıp gidebilirsin de... ama görüyorum ki gitmemişsin ve hatta burayı keşfetmeye devam ediyorsun, beni bile buldun! kimim ben, sana birini hatırlatıyor muyum?"
...Bir anda patika yolda buldu kendini, yalnızdı...neden? Toprak neredeydi? neyse diye düşündü, madem yoldayım, yürüyeceğim, geri dönmek olmaz...arkasına bile bakmadı...hem burada garip olaylara da alışmıştı artık... ama Toprak kimdi? çok tanıdık biri gibiydi ama onu hayatında ilk kez burada gördüğüne ama diğer yandan çok uzun zamandır da tanıdığına aynı anda yemin edebilirdi...istediği an istediği yerde olabilirdi, ama yürümeye devam etmek istiyordu... Toprağı istediği an tekrar görebileceğini çok iyi biliyordu.
...yürüyordu hala. Biraz ileride minik minik beyaz çiçekler gördü, havada uçuşuyorlardı, hayır gökyüzünden düşüyorlardı...biraz daha yaklaştı, hava soğudu...küçük beyaz çiçekler kar tanelerine dönüştü...etrafına baktı, heryer bembeyaz olmuştu! gökyüzüne baktı, gözlerini kapadı: "kış gelmiş olmalı" diye düşündü...
Ağaçlıklı patikanın sonunda ne olduğu aşağı yukarı belliydi; geri dönmek arada aklını kurcalasa da kapı'dan diğer yöne geçmeyi hiç mi hiç düşünmüyordu artık..evet müzik onu çağırıyordu. O yöne doğru biraz yürüyünce, müziğin turuncu çitlleri olan, kocaman bahçeli ama küçücük bir evden geldiğini anladı. Bahçenin içinde tavukları gördü önce, sonra rengarenk çiçekler, en çok da lavanta vardı, beyaz ve mor ağırlıklı...içeri girdi, az ileride arkası dönük olan genç adam ona doğru dödü ve..., tanımıştı onu...bir kaç gün önce evine gelen Toprak değil miydi? "Hey Toprak, nasılsın" dedi. Karşısındaki genç adam muzip bir şekilde gülümseyerek, "hayır, ben Toprak değilim" diye cevap verdi, "Çınar'ım ben, Toprağın ikiz kardeşi"...
...bu sırada içeriden Toprak geldi, "hadi" dedi, "gel, sana herşeyi anlatacağım şimdi, ama bunu herkese yapmam, o yüzden kulağını, gözünü iyice aç ve beni dinle, fazla vaktim de yok, çok ama çok yoğun ve önemli bir insanım ben"
"Burada sen ne istersen o olur, istemediğin hiçbir şey olmaz. Etrafında gördüğün bu evler, dağlar, okyanus, ağaçlar, hayvanlar, bitkiler, hepsi sen istediğin için ve senin istediğin şekilde buradalar, hatta ben bile...şu an nerede olduğunu ve tüm bunların neden kaynaklandığını anlayamıyorsun, biliyorum ama dediğim gibi, herşey senin elinde, istersen dönüp kapı'dan çıkıp gidebilirsin de... ama görüyorum ki gitmemişsin ve hatta burayı keşfetmeye devam ediyorsun, beni bile buldun! kimim ben, sana birini hatırlatıyor muyum?"
...Bir anda patika yolda buldu kendini, yalnızdı...neden? Toprak neredeydi? neyse diye düşündü, madem yoldayım, yürüyeceğim, geri dönmek olmaz...arkasına bile bakmadı...hem burada garip olaylara da alışmıştı artık... ama Toprak kimdi? çok tanıdık biri gibiydi ama onu hayatında ilk kez burada gördüğüne ama diğer yandan çok uzun zamandır da tanıdığına aynı anda yemin edebilirdi...istediği an istediği yerde olabilirdi, ama yürümeye devam etmek istiyordu... Toprağı istediği an tekrar görebileceğini çok iyi biliyordu.
...yürüyordu hala. Biraz ileride minik minik beyaz çiçekler gördü, havada uçuşuyorlardı, hayır gökyüzünden düşüyorlardı...biraz daha yaklaştı, hava soğudu...küçük beyaz çiçekler kar tanelerine dönüştü...etrafına baktı, heryer bembeyaz olmuştu! gökyüzüne baktı, gözlerini kapadı: "kış gelmiş olmalı" diye düşündü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder